venerdì 2 febbraio 2007

Kendini hayatın akışına bırakarak anı yakalamak mümkün müdür acaba???



Son birkaç zamandır bu sorunun cevabını bulabilmek için kendi içimde bir savaş halindeyim... Ve tabii ki henüz bir cevap bulabilmiş değilim... Bazen belki toplasanız 4 yada en fazla 5 sene önceki (ama bana bir asır kadar uzak gelen) zıpır, yaramaz, cesur, sorumsuz, kendi ufak dünyasında yaşayan, dışarda ne olup bittiğinin farkına bile varmayan hatta kimbilir düşününce belki biraz bencillik olarak adlandırılabilen ama kendini tamamen gençliğinin hızına kaptırmış olan o küçük kıza okadar özeniorum ve özlüyorum ki; geçmişe dönemiyeceğimi bilerekten, en azından bu deli dolu ruhumu tekrar ortaya çıkarabilmenin formüllerini arıyorum... İşte tam bu sırada karşıma "ANI YAKALAMAK ve YAŞAMAK" cevabı çıkıyor... Çok şükür o ruhu yaşayabildiğim ve hissedebildiğim anlarım hala mevcut... yani yaşamayı seven, yaşadığı anın değerini sonuna kadar verebilen ve bu hayatta varolmaya öyle yada böyle güzel bir anlam yükleyebilen genç kız olduğum zamanlarım ve etrafımdakilerle de bunu paylaşabildiğim anlarım, hala kendimi bana sevdirebiliyor ve yaşamı çekilir hale sokuyor...
Şuan bu post u yazarken açık seçik çok net bir halde tekrar farkına varıyorum ki bu hayat aşksız ve dostlarsız asla çekilmez... Aşkım ve dostlarım varolduğu sürece ne olursa olsun bende varım diyorum ve herkese bol seyahatli, bol gezmeli, bol eğlenceli, bol yemekli, bol sohbetli, bol müzikli, bol danslı, bol bol gülücüklü günler diliyorum...

Nessun commento: